Bu Şehirde Birileri Bir Şeyler Hayal Etti… Etti ve gerçekleştirdi. Yoksun’un 6. yaşını kutladığımız bugünlerde, o günleri merak eden, ilgi duyan, sabırlı, sadık ve meraklı dinleyicilerimiz için harekete geçti kalemim. Biraz uzun, sabır ister, safhaları vardır ama o günlere dair içimde kalmasını istemediklerimi içerir. Şimdiden son satırına kadar okuyan herkese sonsuz teşekkürler…
Yazı içeriğine girmeden, bir ricam olacak her bir okuyanımdan. Lütfen yazıyı okurken 2017 Aralık’a dönün ve bir yandan alttan #Yoksun ‘u dinleyin…
Takvimler… Ne kadar çok şeyi işaret ediyor bakmak ve hatta görmek isteyenler için değil mi? Takvimler 2017 Şubat’ı gösteriyor. Buhranlı, bunaltılı bir uykudan uyanıp kendimi 4-5 metrekarelik bir balkonda, söz yazarken buluyorum gecenin saat 2’sinde. Yazmadıklarım, yazdıklarımın belki 10 katı o gece. Kelimeler telefonun not defterine, gözyaşlarımsa telefonun ekranına dökülüyor. Daha önce birçok defa, hemen her konuda içinden geçenleri yazan biri olarak, o kadar farkındayım ki bu yazdıklarımın farkının.
Erşan’ın “Ben beste yapabilirim” iddiasının ne kadar haklı bir durum olduğunu anlayabilmek için ulaştırıldı o gecenin sabahında kendisine. Hiç unutmuyorum, birkaç gün sonra “Çok konsantre olamadım ama şöyle bir şey çıktı” dönüşü… Tabi süreci, içinde bulunduğumuz günlerin profesyonel haline getirmek gibi bir konu henüz hayaller içinde değil. Dönemin etkin hayali bir şarkımız olsun ve iki gitarla sosyal medya hesaplarımızda paylaşalım dursun. Ve bir araya gelip çalma durumu, birkaç kişi, birkaç enstrüman takviyesiyle. Devamındaysa, hemen sosyal medya hesaplarında paylaşımlar. Buraya kadar her şey, o dönem olması gerektiği gibi. Buradan sonra akış değişmeye başlıyor…
Evet, akış değişmeye başlıyor çünkü paylaşımlarımızın altında ve ayrıca özel mesajla hatta telefonla da insanlar bu şarkıyı yapsanıza telkininde bulunuyor. Gülüp geçiyor bir yanım bu telkinlere, peki diğer yanım? Evet ben o ikinci yanıma uydum aslında. Karar verilmişti, şarkı profesyonelleşecekti. Bu süreçte başta ev halkına, en yakın çevreme, “İşte sözlerini yazdığım benim şarkım “Yoksun”” diye çalıp, söyleyerek fikir alma çabaları. Genel dönüşler beğeni yönünde. Ama ev halkının o günlerde, ayrı zamanlarda birçok kez ısrarla sorduğu sorular: “Emin misin? Doğru Zaman mı?” tarzında bitip, tükenmek bilmeyen soruları. Beni biraz tanıyan bilir, özellikle kritik konularda karar verdiysem dönüşü olmaz. Kritik bir karar mıydı? Geldiğimiz noktaya bakarsak, oldukça… Şarkı profesyonelleşecek nihai kararımdı. Ama nasıl?
Bu yolculuk hakkında bilgi ve fikir sahibi olan hemen herkesin bildiği durum, rota Savaş Somuncu Müzik Evi, amaç? Fikir almak. Kendisinin daha önce benzer reklam çalışmaları olduğunu biliyorum ama bir şarkıyı aranje etmek? Şarkıyı, satılması için raflarda duran bir gitarla o an çaldıktan sonra “Nasıl yaparız Hocam?” dediğim o an… Ve Hoca’nın tereddüt etmeden ben yaparım demesi… Erşan’ı bilgilendirmem ve bekleyiş süresi. Önce aklındakileri benimle paylaşması için beklediğim bir süreç ve ardından aklındakileri çalması ve kaydetmesi için beklediğim başka bir süreç… Geçen zamanda kendisiyle o günü her konuştuğumuzda, “Gözlerinde gördüğüm ifadeye, barındırdığın heyecana ve ruha karşı kayıtsız kalınamazdı.” der…
Bekleyiş sürecinde, aslında beklemediğim bir an geliyor… Şimdi yazacaklarım unutulmaz zamanlarındandır bu sürecin. Araç kullanırken gelen bir ses kaydı. Duyup anlayabilmek için aracı sağa çekip birkaç kez araçta, sonra da heyecandan arabada da duramayarak dışarı çıkıp tekrar tekrar dinlediğimi hatırlıyorum. Sözleri yazdığım andan sonra tekrar tüm şiddetiyle gelen gözyaşları… Tekrarlıyordum kendi kendime: “Başardın, işte başardın” diye…
Tabi ekip arkadaşlarımla o günlerde yapılan bitmez tükenmez istişareler ve yön çizme çabaları. Bunların başında gelen konulardan biri de başlık ne olacak? Cesaret edemediler açıkçası bir grup ismi koymaya. Belki sorumluluk almaktan çekindiler. Gayet hak veriyordum, farkındaydım da açıkçası. Bir viraj daha dönülmüştü, başlık “Nuri Savruk” olacaktı.
Gecelerce süren albüm kapak tasarımı incelemeler, klip senaryoları yazıp izlemeler, ve en önemlisi belki “Bir şarkı dijital platformlarda nasıl yer bulur?” araştırmaları… İşin zor olan yönü bu konular hakkında Savaş Hoca dahil hiç kimsenin bilgisinin olmamasıydı. Bu tabi hayal gücünüz ya da vizyonunuz ne emrederse emretsin kısıtlı imkanları getiriyordu. Çünkü bu konuların herhangi birinde, bu şehirde herhangi bir çalışma yapma ihtiyacı hiç hissedilmemişti. El yordamıyla, Google yönlendirmeleri ile ilerliyorduk. Süreç içinde fotoğrafçıda çektirdiğim yeni bir fotoğrafın, halen iletişimde olduğumuz Barış Çil’e ulaştırılması, tasarımın dönüşü ve ardından klip için seçtiğimiz mekânın Savaş Somuncu Müzik Evi’nin bodrum katındaki ve ısıtması bile olmayan o küçücük stüdyonun seçimi… Bir bir parçalar tamamlanıyordu. Yaşadığım heyecanı yazmaya çalışıyorum, ne kadar algılanır bilmiyorum ama ne yazsam, nasıl anlatmaya çalışsam yetersiz kalacak benim için. En azından bunu biliyorum.
Günler geçti ve vokal kayıt günü kapıyı çaldı. Hiçbir fikrim yok nerede ne yapacağım hususunda. Kendi kendime çalışıyorum sadece. Şehir merkezinde halen faaliyet gösteren Sevgili Abdullah Köse Hoca’ya ait Kam Müzik Stüdyolarında buluştuk Sevgili Savaş Hoca ile. Tak kulaklığı ve başla söylemeye dediler. Daha önce bu yoldan hiç geçmemişim, tecrübe yok hiçbir şey yok. Kısa sürede işimizi bitirdik ve miks ve mastering işlemi başladı.
Tabi şarkıya ait bir klip de olmalıydı. Ben bunları dile getirip, paylaştıkça aile ve yakın çevremde herkes ilk etapta “Yok artık” temalı fikirlerini farklı biçimlerde dile getiriyorlardı. Aklımın erdiği, gücümün yettiği her şeyi eksiksiz olarak yapmaya çalışıyordum. Zaman içinde kendi kendime “Belki bir dahası olmayacak, ne yapabiliyorsan yap” diye telkinler veriyordum. Klip konusunda ekibin de yakından tanıdığı ortaokul arkadaşım Sevgili Erem Kılıç ile görüşüp fikir almak istedim. Kime fikir almaya gittiysem “Ben yapacağım” dediler sağ olsunlar. 1 Aralık 2017 Cuma akşam saat 19:00 sularında Savaş Hocanın Stüdyosunda, Sevgili Erem’in kamerasının karşısındaydık. Bir eksik vardı… Stüdyoda bir bateri var ancak çalacak, görseli verecek donanımda hiç kimse yok. O gün, 15 Civarı konserde arkamda çok önemli bir güç olan Sevgili Hüseyin Aslan’ın tesadüfen bulunduğu stüdyoda, “Ben o görseli size veririm” demesiyle, bugünlere kadar gelen güçlü bir bağın ilk adımını birlikte attık. Klip de çekilmişti. Çekimler esnasında hatırladığım yegâne şey, sık aralıklarla birbirimize gözlerimizle, ifadelerimizle cesaret aşılıyorduk. Bu halen yayında olan klipte birçok sahnede dikkatli incelendiğinde farkına varılan bir durumdur. Ve klipte Erşan’la birlikte kullandığımız atkı detayı… Takvim
3 Aralık Pazar akşamını, saat 20:00 sularını gösteriyordu. Görüntülü arıyordu Erem, tamamlamıştı klibi ve bilgisayarından bana izletiyordu. Annem, babam ve ben birlikte izledikten sonra kapattım telefonu. İçeri gidip tekrar arama yaptım ve bir kez daha izletmesini rica etmiştim Erem’den. Kırmadı sağ olsun. İlk demo geldiğindeki ruh haline yeniden bürünmüş “Başardın” diyordum kendi kendime. Telkinlerime yine gözyaşlarım eşlik ediyordu…
Süreç akarken, Google üstünden bulduğum, Gizli Medya isimli müzik yapım firması ile mutabakat sağlanmıştı. Eserin dijital müzik platformlarında yayın hakkını kendilerine bir muvaffakatname ile teslim edecektik. Tabi Avukat sayısı açısından şanslı olduğum bir aile yapısına sahbim. Sadece şu uyarıyı yaptılar “Yayın hakkını teslim ediyorsun dijital müzik platformlarında”. Evet teslim etmiştim. Bize çıkış tarihi olarak 11 Aralık 2017’yi vermişlerdi. Yani klibi de teslim aldıktan sonra yaklaşık 10 gün kadar daha bekledik. Ve o günün sabahında Erşan’la birlikte klibi Nuri Savruk Youtube kanalına yüklemiştik. Artık “Yoksun” sadece bizim değildi…
Bu süreç ardından, çevremizde ve çevremize ait insanların çevresinde dalga dalga yayılmaya başlamıştı konu. Ve yine o günlerde öğreniyorduk ki, “Yoksun” Kayseri’de sözü, müziği ve aranjesi tamamlanmış ilk esermiş. Bu güzel başlık bize kısmet olmuştu. Yavaş yavaş farkında varıyorduk ki, biz aslında şehir müzik tarihi açısından da önemli bir adım atmıştık.
Tabi sonrası? Yine hiçbir fikrimiz yoktu. Ulaştırmalıydık gücümüz yeten her bir yere… Tüm TV kanalları, bilinen tüm dergiler, yayın organları… Müthiş bir çaba içerisindeydik. En hızlı dönüş TRT Müzik Tv’den gelmişti. Yapabilir miyiz acaba dediğimiz bir konu ülkenin en büyük görsel müzik kanalındaydı… Ve bu referans sayesinde birkaç gün sonra dönemin müzik kanalı Kral TV. Konu farklı bir hal almıştı. Tedirginliğimiz günden güne yerini başarmış olma hissine bırakıyordu.
Bu gelişmeler, başta yerel medya olmak üzere bölgesel ve ulusal medya yayın organlarında “Kayserili İş İnsanları Müzik Yapıyor” başlığı ile ilgi toplar hale gelmişti. Yerel TV ve radyo kanallarından Erşan’la birlikte davetler alıyor, heyecanla kendimizi ifade etmeye ve süreci anlatmaya çalışıyorduk. Aynı günlerde halen birlikte çalıştığımız Aranjör ve Prodüktörüm Sevgili Selim Öztürk, Marşandiz Stüdyolarından çekip yolladığı bir destek videosu ile heyecanımıza ortak olmuş ve bizi daha da cesaretlendirmişti. Ulaşabildiğimiz her yere, herkese “Bizim bir şarkımız var” mutluluğu ile temas etmeye çalışıyorduk. Rahmetli Özkan Uğur ile hayattayken olan yoğun yazışma trafiğimiz ve iletişimimiz de bu günlere gider. “Rahmetli arkadaşım Barış’ın şarkılarına benziyor, melodi güzel ve akılda kalıcı” diyordu.
Bunların her birini yaşadım, yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım burada. Fakat bu gelişmeleri yaşadığım anlarda neler hissettiğimi ne ben anlatabilirim ne de siz anlayabilirsiniz. Eminim…
Tabi bu süreç içinde çevreden duyan, merak eden, ilgi gösteren birçok insan oldu çevremizde. Heyecanımızı paylaşan, bugün bile halen yanımızda olan nefis insanlar. Hepsine minnet borçluyuz. Ailelerimize minnet borçluyuz. Bizi cesaretlendiren her bir detaya minnet borçluyuz. Geldiğimiz nokta, ülkenin en büyük müzik tv platformu olan TRT Müzik’te eserlerimiz her an aktif yer almakta. Geldiğimiz nokta, ülkenin en büyük müzik şirketi Avrupa Müzik2in 3 yıldır sözleşmeli sanatçısı olduğumuz nokta. Geldiğimiz nokta ülkenin en büyük, Büyükşehir Belediyeleri ile konser pazarlıkları yaptığımız bir nokta. Bunları yazmamak emeklerimize haksızlık olur. Bunları yazmamak kim olduğumuzu, ne olduğumuzu hatırlamamızı sağlayacaktır. Ve bunları yazabiliyorsam şunu da yazmalıyım: “Ruhum, senin önünde ayağa kalkıp önünü ilikliyor #Yoksun. İyi ki varsın, iyi ki doğdun #Yoksun, nice 6. Yaşlara #Yoksun. Bir gün ben toprak olacağım ama sen ardımda kalan olacaksın #Yoksun.
Buraya kadar okuma emeği ve zahmeti gösteren her dinleyicime, her ilgilime sonsuz teşekkürler…